Polonya'da Sarmatizm
Her yüzyılda, kuşağın kendine özgü çıkarları, yaşam tarzı, giyinme vb. Vardır. Bununla birlikte, toplumun büyük bir kısmının kültürlerini gerçek olamayacak efsaneye bağlı hale getireceğine inanmak zordur. Polonya asaleti, eski kökenlerine olan inanca dayanarak 16. yüzyılın sonundan 18. yüzyılın ortalarına kadar süren güçlü kültürel oluşum yarattı.

Eski Sarmatyalılardan Polonyalıların kökeni hakkında ilk sözler 12. yüzyıldan gelmektedir ve Polonyalı kronikleştiricilerden Wincenty Kadlubek tarafından yapılmıştır. Bu bakış açısı daha sonra popüler hale getirildi. Polonyalıların çoğu muhtemelen antik köken efsanesinden etkilenmemiş olsa da, asalet kültürleriyle ona başvurmaya başladı. Sarmatizm, Slav ülkelerinin, Macaristan'ın ya da Moldova'nın kültürünü etkilemesine rağmen, Sarmatik kültürünün modeli olduğu düşünülen Polonya'ydı.

Sarmatizm, Barok tarzın Polonya'nın ve asil versiyonunun bir parçasıdır. Polonya, Batı ve Doğu için tipik geleneklere katıldığı için özellikle eşsizdi. En temsilci, muhtemelen Polonya Sarmatyalıları tarafından kullanılan geleneksel kıyafetler, gelenekleri ve günlük davranışlarıydı. Sarmatian konsepti, Avrupa'nın diğer bölgelerinden gelen soyluların giydiği kıyafetlerden göze çarpan doğu kıyafetlerini - neredeyse oryantal olanı - popüler hale getirdi. Orient'teki köklerini vurgulamak için, Sarmatyalılar karakteristik 'açık' kollu uzun, renkli ve zengin dış giyim (Kontush olarak adlandırılır) giyeceklerdi. Daha sonra Kontush'un yerine kuyruk kaplaması geçti. Kontush'un altında her Sarmatyalı, uzun bir erkek elbisesi olan 'zupan' ve geniş, zengin bir şekilde dekore edilmiş kemer takacaktı. Bir kılıç bir zorunluluktu!

Sarmatyalılar, diğer ülkeler arasında özgürlük vahası olması beklenen Polonya'nın özel rolüne inanacaklardı. Soylulardan geleneklerini ve geleneklerini korumalarını istediler. Asaletin tekliği hakkındaki efsane ideolojilerini ve düşünce biçimlerini etkiledi. Özellikle Polonya Barok edebiyatını etkiledi. Ancak bazıları, Sarmatizmin sadece gerçeklere benzemeyen mitlere inanmakla ilgili olmadığını iddia etti. Daha çok kökleri, tarihi gelenekleri aramak ve tarihsel geçmişte yerini aramaktı.